BÖYLE BİR SEVMEK
Ne kadınlar gördüm zaten yoktular
Yağmur giyerlerdi sonbaharla bir
Azıcık okşasam sanki çocuktular
Bir akşam korkudan gözleri sislenir.
Ne kadınlar gördüm zaten yoktular
Böyle bir sevmek görülmemiştir
Hayır sanmayın ki beni unuttular
Hala arasıra mektupları gelir
Gerçek değildiler birer umuttular
Eski bir şarkı belki bir şiir
Ne kadınlar sevdim zaten yoktular
Böyle bir sevmek görülmemiştir
Yalnızlıklarımda elimden tuttular
Uzak fısıltıları içimi ürpertir
Sanki gökyüzünde bir buluttular
Nereye kayboldular şimdi kimbilir
Ne kadınlar sevdim zaten yoktular
Böyle bir sevmek görülmemiştir.
Attila İLHAN
KARADUT
Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Ağaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın ağulum
Günahımsın, vebalimsin.
Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum
Gökte ararken yerde bulduğum
Karadutum, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın.
Sigara paketlerine resmini çizdiğim
Körpe fidanlara adını yazdığım
Karam, karam
Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
Sıla kokar, arzu tüter
Ilgıt ılgıt buram buram.
Ben beyzade, kişizade,
Her türlü dertten topyekünazade
Hani su ekmeği elden suyu gölden.
Durup dururken yorulan
Kibrit çöpü gibi kırılan
Yalnız sanat çıkmazlarında başını kaşıyan
Artık otlar göstermelik atlar gibi bedava yaşayan
Sen benim mihnet icinde yanmış kavrulmuşum
Netmiş, neylemiş, nolmusum
Cömert ırmaklar gibi gürül gürül
Bahtın karışmış bahtıma çok şükür.
Yunmuş, yıkanmış adam olmuşum
Karam, karam
Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
Sensiz bana canım dünya haram olsun.
Bedri Rahmi EYÜBOĞLU
ABBAS
Haydi Abbas, vakit tamam;
Akşam diyordun işte oldu akşam.
Kur bakalım çilingir soframızı;
Dinsin artık bu kalp ağrısı.
Şu ağacın gölgesinde olsun;
Tam kenarında havuzun.
Aya haber sal çıksın bu gece;
Görünsün şöyle gönlümce.
Bas kırbacı sihirli seccadeye,
Göster hükmettiğini mesafeye
Ve zamana.
Katıp tozu dumana,
Var git,
Böyle ferman etti Cahit,
Al getir ilk sevgiliyi Besiktaş'tan;
Yaşamak istiyorum gençliğimi baştan.
Cahit Sıtkı TARANCI
HER ŞEY SENDE GİZLİ
Her şey sende gizli:
Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yasadıklarını kar sayma.
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna
Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır
doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine
değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki
sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır
sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar
ona yakınsın
Unutma
yağmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar
yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettigin kadar güzelsin...
İşte budur
Hayat!
İşte budur yaşamak
Bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın
her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini
unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin
bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin...
Can YÜCEL
DOST BİLDİKLERİM
Sanırdım gündüzdü onlarla gecem
İçimde ümitti dost bildiklerim
Ne zaman yıkılıp yere düştüysem
Bırakıp da gitti dost bildiklerim
Hepsi varken baharımda, yazımda
Kışın bir burukluk kaldı ağzımda
Seneler senesi oysa gözümde
Cihana eşitti dost bildiklerim
Nerde o sözlere kandığım günler?
Her gülen yüzü dost sandığım günler
Acıdan kahrolup yandığım günler
Ta canıma yetti dost bildiklerim
Meydana çıkalı asıl çehreler
Aydınlanmaz oldu artık geceler
Yalanlar tükendi, indi maskeler
Birer birer bitti dost bildiklerim
Korkar oldum bana "dostum" diyenden
Yoksa yok olandan, varsa yiyenden
Ne onlardan eser kaldı ne benden
Beni benden etti dost bildiklerim
Ümit Yaşar OĞUZCAN
ANLATAMIYORUM
Ağlasam sesimi duyar mısınız mısralarımda
Dokunabilir misiniz gözyaşlarıma ellerinizle
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce
Bir yer var biliyorum,
Her şeyi söylemek mümkün
İyice yaklaşmışım duyuyorum
A n l a t a m ı y o r u m
ORHAN VELİ
AĞLAMAK
Ağlamak
Bazı acılarda yetmez
Bazı ölümlere
Örtüsüdür bazı acıların
Örter, örtülmez
Savunur bir süre
Ağlayanlar sevinmeli
Sevin ağlayabiliyorsan
Acılar art arda dinmeli
Durur bir nöbetci gibi
Durur bir bekci gibi
Zamana gülmeli-gülmeli.
Sevin ağlayabiliyorsan
Unutmanın kardeşidir ağlamak
Uyur uyanır yatağında duyguların
Düşüncenin kucağında hep çocuktur
Ağlamak.
ÖZDEMIR ASAF
HOŞ GELDİN KADINIM
Hoş geldin kadınım benim hoş geldin,
Yorulmuşundur.
Nasıl etsem de yıkasam ayacıklarını,
Ne gül suyum ne gümüş leğenim var.
Susamışındır.
Buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim.
Acıkmışındır,
Sana beyaz keten örtülü sofralar kuramam,
Memleket gibi esir ve yoksuldur odam.
Hoş geldin kadınım benim hoş geldin,
Ayağını bastın odama.
Kırk yıllık beton çayır çimen şimdi.
Güldün,
Güller açıldı penceremin demirlerinde.
Ağladın,
Avuçlarıma döküldü inciler.
Gönlüm gibi zengin,
Hürriyet gibi aydınlık oldu odam.
Hoş geldin kadınım benim hoş geldin...
Nazım Hikmet RAN
DAHA AZ SEVİYORUM SENİ
Daha az seviyorum seni
giderek daha az
Unutur gibi seviyorum
azala azala
Aramızdaki uzaklığın karanlığında
Geceler kısalıp,
gündüzler uzuyor öyle olunca
Daha az seviyorum seni
Kendini iyilestiren bir yara gibi
daha az ve zamanla
Sen geceyi tutuyorsun, ben nöbetini
Uzak dağ kışlalarında
Görmüyoruz birbirimizi
usul usul sis iniyor
Kopmuş yollara
Işığı hafif, uykusu ağır koğuşlarda
üzerini örtüyorum senin
Bir çığ gibi uyuyorsun rüyalarımda
Sevgilim sevgilim
Yıldızları daha büyüktür bazı gecelerin
Nöbet kadar yalnızken
öğreneceksin bunu da
Artık daha az seviyorum seni
Unutur gibi, olur gibi daha az
Yeniden ödetiyorum kendime
Önce aşkın öğretemediğini
Kolay değildi
Yalnızca sevgilimi değil,
evladımı da kaybettim ben
Kac acı birden imtihan etti beni
Bir tek gece vardır insanın hayatında
Ömür boyu sürer nöbeti
bu da öyleydi,
İyi ol, sağ ol, uzak ol
Ama bir daha görme beni
Murathan MUNGAN
BİTTİ O SEVDA
Bitti o sevda kesildi çığlıkları martıların
Su gibi bitti, suya karşıt gibi bitti
İtti kıyıyı adına deniz dedigimiz şey
Unuttuk ikimiz de her türlü yetinmezliği
Kaybetti kumarda gözlerim
Kaybetti kumarda gözleri.
Bir koru rüzgarlandı
göğüs boşluğumuzda sanki
Uzaklaştı ağaçlar birbirlerinden
Yakınlaştı ağaclar birbirlerine
Yani her soluk alıp verişimizde bizim
Bir mekik gibi kalbin
Bir mekiki gibi kalbim
İşleyip durdu bu yitikliği yeniden.
Ne kaldı
Farkında mısın bilmem
Gündüzler..
Gündüzler biraz azaldı.
Edip CANSEVER
SİZİN HİÇ BABANIZ ÖLDÜ MÜ?
Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü kör oldum
Yıkadılar aldılar götürdüler
Babamdan ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç hamama gittiniz mi?
Ben gittim lambanın biri söndü
Gözümün biri söndü kör oldum
Tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak
Şöylelemesine maviydi kör oldum
Taşlara gelince hamam taşlarına
Taşlar pırıl pırıldı ayna gibiydi
Taşlarda yüzümün yarısını gördüm
Bir şey gibiydi bir şey gibi kötü
Yüzümden ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç sabunluyken ağladınız mı?
Cemal SÜREYA
|
ANLARSIN
Bir gece bize gel
Merdivenler gıcırdamasın,
Öyle yorgunum ki hiç sorma
Sen halimden anlarsın.
Sabahlara kadar oturup konuşalım
Kimse duymasın.
Mavi bir gökyüzümüz olsun,kanatlarımız
Dokunarak uçalım..
İnsanlardan buz gibi soğudum,
İşte yalnız sen vardın
Öyle halsizim ki hiç sorma
Anlarsın.
Cahit KÜLEBİ
KORKU ÇİÇEKLERİ
Ne peygamber-, ne de can çiçekleri
Ne de buhûrumeryem;
Hep korku çiçekleri
Oldu saksılarımızı süsleyen.
Ürkek bezgin baktığımız göklerden
Yarınlara güvendi umduğumuz.
Çocuklar, evler ve ekmek...
Ama mutlu muyuz?
Zehirli, yeşerirse toprakta
Bir tohum, içtiği baldıranlardan
Açar korku çiçekleri, yozlaşmış tür.
Yeni aşı ister, budamak ister
Bizden geçmiştir.
Vardığımız her çizgi bir duvar kesildi
Kaygan küfler aşamayınca.
Ve ne olur bilirsin
Ve güzeldir dünya...
Yaşamayınca
Behçet NECATİGİL
|
TERKETMEDİ SEVDAN BENİ
Terketmedi sevdan beni,
Aç kaldım, susuz kaldım,
Hayın, karanlıktı gece,
Can garip, Can suskun,
Can paramparça...
Ve ellerim, kelepçede,
Tütünsüz uykusuz kaldım,
Terketmedi sevdan beni...
Ahmed ARİF
BEN ÖLÜRSEM AKŞAMÜSTÜ ÖLÜRÜM
Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Şehre simsiyah bir kar yağar
Yollar kalbimle örtülür
Parmaklarımın arasından
Gecenin geldiğini görürüm
Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Çocuklar sinemaya gider
Yüzümü bir çiçeğe gömüp
Ağlamak gibi isterim
Derinden bir tren geçer
Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Alıp başımı gitmek isterim
Bir akşam bir kente girerim
Kayısı ağacları arasından
Gidip denize bakarım
Bir tiyatro seyrederim
Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Uzaktan bir bulut geçer
Karanlık bir çocukluk bulutu
Gerçeküstücü bir ressam
Dünyayı değistirmeye başlar
Kuş sesleri, haykırışlar
Denizin ve kırların
Rengi birbirine karışır
Sana bir şiir getiririm
Sözler rüyamdan fışkırır
Dünya bölümlere ayrılır
Birinde bir pazar sabahı
Birinde bir gökyüzü
Birinde sararmış yapraklar
Birinde bir adam
Herşeye yeniden başlar
Ataol BEHRAMOĞLU
|
Bir İnsan Besliyorum
Bir insan besliyorum, büyütüyorum
Gizli, hızlı,
Herkeslerden sakınarak,
Tüm bildiklerimi öğretip
Yaşama amacını sen yapıp,
Seni sevmeye şartlandırarak,
Bir insan büyütüyorum...
Nefesimi şişeden alıyorum,
Tiner gibi çekiyorum içime en kirli havaları
Saat gece iki
İnsan büyütülecek bir saat değil gibi,
Penceremin kenarından gelen
Çok eski bir ışık gösteriyor bana kalemimi,
Kağıt ortada yok,
Şimdi seni öyle dolu yaşıyorum ki,
Seni şimdi öyle çok istiyor,
Öyle çok seviyorum ki,
Büyüyorum,
Seni sevmeye şartlanıyorum
Saat gece iki,
Sevmek için ideal bir saat sanki,
Oysa sen
Hiç böyle uzağımda olmamıştın...
30.03.98
“karanlığa muhtacım” |
|
Umut Taydaş
|
Yoksun
~onulmaz aşk-a~
Ben susuyorum senden öte,
ben duruyorum, sen yoksun,
kendimi yokluğuna, nefesimi yüreğimi
ismine bağlıyorum,
susuzluğumsun, kana kana içmek istiyorum seni,
umudumsun, saklamak istiyorum yarınlarıma, olursa,
tenimsin korkuyorum,
korkumdan doğan aşkımsın,
ne yaparım, nereye gidersin,
kimlerin olursun, kimlere sunarsın canım gülüşlerini,
yoksun,
istemez miyim sanıyorsun sesini,
aramıyor muyum sanıyorsun, yanımda olduğun saniyeleri
gidiyorsun,
ölümümsün, ölüme gülüşümsün,
ölüme gelişimsin,
aşkımı suya yazıyorsun,
gözlerimi yollara atıyorsun,
günlerimi çileye sayıyorsun,
dayanamam,
dayanırım acı senden geliyorsa,
çekerim dertleri,
sen ellere ver kendini,
sen mutlu ol,
ben acıyı,
göz yaşlarıma katıp içerim,
içime saklarım, içimde yanarsın,
gözlerimden sen kanarsın,
öyyle gider...
işte böyle biter umutlar,
böyle başlar yalnızlıklar...
Umut - 97, Haziran |
|
Umut Taydaş
|
Ümit Yaşar'ın dediği gibi;
"Sen anlaşılmamış bir kadınsın fidan boylum
Bir karanliktir sende pırıl pırıl zamanlar
Mağrur kalbin her yerde asi ve yapayalnız
Neylersin, umduğun gibi çıkmadi insanlar
Herkes birşey aldı götürdü senden
Dağıttın kaç yıl sevgilerini cömertçesine
Gözlerin bir vefa arar, arar da bulamaz
Nicedir hasrettir kulakların bir dost sesine
Bilirim çoğu zaman hüzünlüdür bakışların
İçinde biri ağlar güldüğün zaman bile
Gömerken kalbine bütün arzularını
Yanarsın anıların yaşanmamış anıların özlemiyle
Sevdiğin mahsun şarkılardır, hüzünlü resimler
Garip akşamlarda yaşadığını anlarsın
Çevrende kim varsa konuşur durmadan
Hep sen bir heykel asaletiyle susarsın
Erişilmez bir gururla gizler yaşlarını
Gözlerin bir uzak noktaya dalar da
O inanmayan haline baktığın zaman
Kendin bile yabancısın kendine aynalarda
Çoğu zaman hüzün bulutları dolaşır yüzünde
Anlatır yalnızlığını mağrur kirpiklerin
Bu almaya alışkın dünyada fidan boylum
Bir dünya yaratmaya yeterdi verdiklerin..."
OTUZBEŞ YAŞ ŞİİRİ
Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim.
Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim;
Yalandır kaygısız olduğum yalan.
Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
Hatırası bile yabancı gelir.
Hayata beraber başladığımız,
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
Gittikçe artıyor yalnızlığımız.
Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç farkettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.
Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?
Neylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında.
TAM ZAMANINDA YAŞAMAK
Yemek de boş içmek de,
Hatta yeri gelmeden sevişmek de.
Tam zamanında öpmelisin mesela güzel gözlünü,
Tam zamanında söylemelisin sevdiğini
Gözlerinin içine baka baka.
Bisikletinin gidonunu
Tam zamanında çevirmelisin
Düşmemek için.
Tam zamanında frene basmalı,
Tam zamanında yola koyulmalısın.
Tam zamanında okşamalısın başını
O üzüm gözlü çocuğun
Hıçkırıklar tam dizilmişken boğazına,
Tam ağlamak üzereyken.
Tam zamanında koymalısın elini omzuna
En sevdiğin dostunun babası öldüğünde.
Tam zamanında tutmalısın düşerken
Üç yaşındaki sehpaya tutunan çocuk.
Tam zamanında acımalı yüreğin
Afyon'da Hasan Ağabey' in evi yıkılınca başına
Evsiz kalınca çoluk çocuk
Ki uzatasın elini bir parça.
Tam zamanında açmalısın kapını
Hayatına girmek isteyenlere.
Tam zamanında çıkarmalısın
Sevginden şımarmaya başlayanları.
Tam zamanında affetmelisin kardeşini
Biliyorsan yüreğinde kötülük olmadığını
Seni gecenin üçünde arayıp da
Kafasının iyi olduğunu söylediğinde.
Tam zamanında öğretmelisin oğluna
Gerekiyorsa yumruk atmayı
Tam burnunun üstüne
Tiksinmeden pisliğinden,
Yukarı mahallenin sümüklü bebesi
Misketlerini zorla almaya çalışırsa.
Tam zamanında bağırmalısın
Acıyınca bir yerin.
Tam zamanında gülmelisin
Kemal Sunal küfür edince filmin bir yerinde.
Tam zamanında yatmalısın
Yola çıkacaksan ertesi gün
Ve arabayı kullanan sensen
Sana emanetse çoluk çocuk
Ve kendin.
Tam zamanında bırakmalısın içmeyi
Son kadeh bozacaksa seni
Ve üzeceksen birilerini
Ertesi gün hatırlamayacaksan.
Tam zamanında ayrılmalısın misafirliklerden.
Tam zamanında konuşmalı
Tam zamanında şarkı söylemeli
Tam zamanında susmalısın.
Tam zamanında terk etmelisin gerekiyorsa
Annenin babanın evini,
Tam zamanında başka bir şehre gidip
Ayaklarının üzerinde durmaya çalışmalısın.
Tam zamanında dönmelisin memleketine.
Tam zamanında için titremeli,
Tam zamanında aşık olmalı
Deli gibi sevmelisin güzel gözlünü.
Tam zamanında toplamalısın oltanı
Belki de seni şampiyon yapacak
En büyük balığı kaçırmadan.
Tam zamanında yaşlandığını hissetmeli
Tam zamanında ölmelisin
Iskalamak istemiyorsan hayatı.
Haydi şimdi kalk bakalım
Silkin şöyle bir
At üzerinden hayatın yorgunluğunu,
Vakit zannettiğinden daha az
Haydi kalk bakalım,
Şimdi YAŞAMAK ZAMANI.....
KİNNADİKÂR
peşimdeyim,
ağırdan alıp hareketlerimi, çok çok tüketip tüm zevkleri,
boşları dolduran, doluları yolcu eden benim.
kasap aşkı değil bu;
önce kuytusundan faydalanıp, keyfimizi doyururarak,
warsa sütünü sağdıktan sonra, boğazlayıp,
kıçına bir karanfil sokarak ve bir güzel vitrinleyerek
sonrasında,
paramparça edip ne var ne yoksa, meraklısına satmak üzere, terbiyeleyip,
yeni bir tanesine başlamak akışında yaşamıyoruz,
kasap aşkı değil mi bu,
sözlerimizde bıçaklar, satır aralarında masatlar bileniyor.
başbağı peşimdeyim,
"kırdın mümkünümü, bileklerimi"*
sana sormaya kalksam mutlaka warsın,
seni bana sorsan, kendini gösteremem,
oysa hep "seninleyim", "seninle olacağım", "peşinde yaşarım bu ömrü", "sen bana ne yaparsan yap, ben ayrılmam peşinden, kovalasan da gitmem"
sözlere inanmak mı benim budalalığım,
yoksa kelimeler hiç bir zaman "göründükleri gibi olmamak" özelliğine mi sahipler,
fazla kurcalayasım yok,
sorularla soramam, öğrenmek istediklerimi,
öyle ki cevapları war, soruları yok.
ya senin inandıkların
benim dünyam.
-kendi dünyamızdan başka adım atacak yer yok zaten,
kime gitsen daha önce gidilmiş, nerede dursan sahibi war,
ne düşünsen daha önce düşünülmüş, ne söylesen daha önce söz edilmiş,
herkes birbirinin eskisi, yenisi, "bir dönem"liği olmuş,
kimin neresine dokunsan, daha önce defalarca öpülmüş,
kiminle ne yaşasan, diğer "özel"ler arasında kaybolur,
her yer yaşanmış, herkes yaşanmış,
kendimizden başka yaşayacak yer yok,
en azından, kalanından başka...-
bir dikili ağaç, sarılacak bir taş istemedim,
"kendime", bir başıma yaşayacak tek an düşünmedim,
hiç bir şeyim yokken, hiç bir şeyim yok, demedim, hiç bir zaman
bunlar yersiz, vakit öğlen,
hepsini sen.
benim dünyam,
senin dünyan.
-bütün sahip olduklarımız bir kolajdan ibaret,
karakterlerimiz, istediklerimiz, yaşadıklarımız,
etrafta gördüklerimiz, hayal ettiklerimiz,
onun bunun parçası, toplanmışı, koparılmışı, yırtılmışı,
dünyada gördüğüm her şey bir kolaj çalışması,
ve belki tanrı kendi uygarlığında, bir pop-art sanatçısı.-
kulaklarım paslı, gözlerimi astım,
yüzümün bir tarafını avucuna yatırsan,
üzülürsün.
gülümsersin.
yerin biraz geniş olsa, sabrın biraz engin olsa,
rahat olduğunu bir bilsem de,
kapatsam gözlerimi,
huzur nedir, görürsün.
peşimdeyim,
saatte bir kasap aşklar öldüren benim,
göğsünde karanfil. -
4 Eylül 2001, Salı;12:20
* "kahpe felek sana nettim neyledim" isimli türkü'nün "kestin mümkünümü çarelerimi" mısrasından çağrışım yaptı.
Umut TAYDAŞ
Günah Ekerim Ömrüne 'Mecburiyetine Boyun Eğen'e'
Uzaklaş; Yoksa sana dokunurum, Yoksa yasak tanımam, Günahkâr olurum, günahım olursun, Kaç, görme, Görürsen hatırlama, Hatırlarsan ağlama. Gelme. Yoksa sana dokunurum, Dudaklarına konarım Gözlerini esir alırım Kölem olursun, Gecelerce kölen olurum, Didik didik ederim hayatını, Benden başkasına yaşatmam seni, Tarihini vururum, anılarını asarım, Yüreğine saplarım kendimi Bedeninde yatıya kalırım Teninde beklerim geleceğimi Yaklaşma; Seni alırım, Senin olurum, Özgürlüğüm yoldaş olur yanına, Sensiz düşüncelerim toprak olur, Taparım sana, yatağına tapınak derim, Yüzünde güneşler beklerim, Gitmezsen sana dokunurum Sahiplenirim seni, Sana aşkı yaşatırım, Daha küçük aşklara katlanamazsın, Benimle ölürsün...
'Kavuşamayan iki dağdık, aramızda güneş vardı'
18.06.1998 | | Umut Taydaş |
|